Freitag, 23. April 2021

MİHRAC URAL VE BOYNUZLU OLMAK.............. Bu kadarı olmaz demeyin... Olmuş... İlk oğlunun Cemil Esaddan olduğunu bilir ama bize ne derdik. Zaten ilk oğlundan da hiç söz etmezdi. İnsan bari kabul eder değil mi? Edemedi... Kalbi yandı durdu. Çocuğu resmen dışladı. Gerçek budur bilinsin. Babası Cemil Esad ise ve Mihrac Ural da uzun zaman Cemil ile yaşayan ve hamile kalan Malak Fadal ile verilen emir nedeniyle evlendiyse, çocuğun ne suçu var, değil mi ama... Cemil Esad bölgenin Muhaberat başkanı olunca Mihrac da emre mecburen uyacaktı. Artık kocaman olmuş gence iyi davran Mihrac...

Donnerstag, 15. September 2016

MİHRAC URAL HIRSIZMIŞ, NORMAL! Suriye’deki adı Ali Kiali olan Mihrac Ural, terk edilmek zorunda kalınmış bir Alevi köyünü yağmalarken suçüstü yakalanmış. Ne kadar doğru bilemiyorum ama taşınmaz mallarına el konulmuş! YETMEZ AMA EVET! Ben olsam kazığa da oturturdum. Bir insan bu kadar karaktersiz olabilir mi? Bir yandan Nusayri geçineceksin, ya Allah ya Muhammed ya Ali diyeceksin. Arkasından da ya paracıklar diye ekleyeceksin. Bir yandan Nusayrileri El Nusra’ya karşı savunduğunu iddia edeceksin… Diğer yandan da kaçmak zorunda kalmış Nusayrilerin evlerini yağmalayacaksın… İşte Mihrac Ural budur! www.mihracural.wordpress.com sitesine bakınız. Gördüğünüz resim kendisinin ürünü… Başarılı bir kişiymiş de bu nedenle başına taç yapmış! Soytarılığın bu kadarı da oluyormuş demek deyip geçelim. Burada Arapça orijinalinin yanı sıra Almanca ve Türkçe çevirisi yayınlanan mektup, yaşadığı bölgenin askeri komutanı tarafından yazılmış ve bütün yetkilerinin –nesi varsa artık- alındığını duyuruyor. Devrimci harekette işi bitti, kimse bu tipi solcu olarak bile kabul etmiyor; kirli bir Arap milliyetçisi olarak görüyor. Gerisini de mezhep kardeşleri halletsin artık!

Donnerstag, 16. Juli 2015

MİHRAC URAL KİRLİ BİR ARAP MİLLİYETÇİSİDİR

Mihrac Ural’ın devrimcilikle, sosyalistlikle hiçbir ilişkisinin bulunmadığı yıllardan beri ortadadır. Fazlasıyla kirli bir kişiliktir. MİT ve Muhabarat bağlantılarını ayrıntılarıyla açıklamıştık. Şimdi Antakya’nın küçük bir alanına sıkışmış durumda… Örgüt içi cinayetlerini, Abdullah Öcalan’a suikast teşebbüsünü, kirli ilişkilerini bilmeyen kalmadı. Sığınabileceği tek yer Arap milliyetçiliği ve mezhepçilik… Oralarda var olmaya çalışıyor… Olsun, beni ilgilendirmiyor. Kirli bir Arap milliyetçisinin ne söylediği beni neden ilgilendirsin? Mihrac Ural’ın örgüt içi cinayetlerinden zarar gören, örgüte gidiyor diye para alıp cebine attığı insanları anlıyorum. Elbette bu heriften hesap sorulacaktır. Bunu kafanıza koyun, gerisine aldırmayın. Kirli bir Arap milliyetçisinden ne bekliyordunuz? Engin Erkiner

Sonntag, 28. Juni 2015

MİHRAC URAL VE BURSA GENELEVİ

Gözaltında iken örgüt arkadaşlarına polisle birlikte işkence yapan tipler az da olsa görülmüştü. Gözaltında iken polisin geneleve götürdüğü bir tip ise görülmemişti. Adam o kadar değerli bir hizmet veriyor, o kadar ileri bir işbirliği yapıyor ki, Bursa’da gözaltında iken polis onu geneleve bile götürüyor. Mihrac Ural’ın polisin genelev hizmeti bile verdiği bir kişi olduğu yıllar sonra nasıl ortaya çıkarıldı? Anlatayım… İlk adım Mihrac Ural’ın ifadem diye sunduğu belgenin sahte olduğunun ortaya çıkmasıydı. Nebil Rahuma, “Mihrac Ural’ın bana göndermiş olduğu yazlı notla yakalandım” demişti. Bu durum ifadede yer almıyordu. Panikleyen Mihrac Ural hemen açıklama yaptı: “Biz iletişim kurarken not kullanmazdık.” Bunun üzerine Mehmet Avan açıklama yaptı: “Sen bana not yazıp İstanbul’a götürmemi istememiş miydin?” Mecburen sustu ama panik sürüyordu. “İki çeşit polis ifadesi olmaz” dedi. Mehmet Avan, polisin kendisine işbirliği teklif ettiğini, ifadeni düzenleriz dediğini, kabul etmediği için de on yıl hapis yattığını açıkladı. Derken Bursa konusu patladı… Mihrac Ural, Bursa’da sorguya çekilmiş, Eşber ile Bursa’da bulunmuştu. İnkar edemedi. Bursa’da takip altındaydım, fotoğraflarım var, dedi. Polis ifadesinde Bursa’nın adı geçmiyordu. Bize de Bursa’dan hiç söz etmemişti. Bursa’da sorguya çekiliyorsunuz ve ifadenizde Bursa kelime olarak bile bulunmuyor. Mihrac Ural’ın polis ifadesinin düzmece olduğunun yeni bir kanıtı da buydu. Derken Mihrac Ural gözaltında iken yerel gazetede fotoğrafının yayınlandığı bilgisine ulaştık. Genelev önünde sıra beklerken fotoğrafı yayınlanmıştı. Sorduk. Yıllar sonra da olsa gerçek durumunun ortaya çıkmaya başlaması sonucu panik içindeydi. Kabul etti. Her şeyi bulabileceğimize inanmaya başlamıştı. Geneleve gittiğini ancak kimliği olmadığı için giremediğini açıkladı. Vay be! dedik. Ne demek şimdi bu? Ülke çapında arandığını iddia eden bir kişi kimliksiz dolaşıyor. Genelev önünde sırada beklediği tarihte gözaltında olması gerekiyor. Bunun tek açıklaması bulunuyor: kimlik, Bursa polis merkezinde bulunuyor. Polis, Mihrac Ural’ı geneleve götürüyor, ama kimlik unutulduğu için içeri giremiyor. İnkar edersem fotoğrafı burnuma dayarlar diye korktuğu için gerçeği kabullenmek zorunda kalmıştı ve bu kabulle polisle gerçekleşen ileri işbirliğini de bir kere daha itiraf etmiş oluyordu. İşbirliği o kadar ileri düzeyde ki, polis Mihrac Ural’a genelev hizmeti veriyor! Bence yanlış yapmışlar… Bu kadar değerli bir işbirlikçi için Emniyet Müdürlüğü’ne kadın getirseler daha iyi olurdu. Belki daha sonra bunu da yapmışlardır, bilmiyoruz… Polis sunduğu hizmetlerden o kadar memnun kalıyor ki, Mihrac Ural’ı geneleve bile götürüyor. Vay be! Çok şey görülmüştü ama bu kadarı görülmemişti… Daha fazla bilgi edinmek isteyenler Mihrac Ural’ın ihanetleri ve örgüt içi cinayetleriyle ilgili olarak 25 değişik kişi tarafından yazılmış ayrıntılı yazıları okumak için www.enginerkiner.org a bakabilirler.

Freitag, 26. Juni 2015

MİHRAC URAL'IN HAKKINDAN NASIL GELDİK?

Sosyalist hareketin dünya tarihini ayrıntılarıyla bilmiyorum. Bu nedenle de “Acilciler’in Mihrac Ural’ın hakkından gelmesinin eşi benzeri yoktur” gibi fazlasıyla iddialı bir belirlemede bulunmayacağım. Ama şunu söyleyebilirim: varsa bile böylesi çok az örnek vardır. Mihrac Ural 25 yıl kendisini THKP-C (Acilciler)’in Genel Sekreteri olarak lanse etti. Uydurmadır. THKP-C kökenli örgütlerde genel sekreterlik diye bir makam yoktur, sadece genel komite vardır. Burası önemli değil… Mihrac Ural 25 yıl boyunca ya da çeyrek asır boyunca genel sekreter oldu. Sonra bana saldırmaya başladı. enginerkiner.org sitesini kurdum ve bu tipin örgüt içi cinayetlerini ve diğer suçlarını açıklamaya başladım. Çok sayıda insan bu sitede yazı yazdı. İbrahim Yalçın, İrfan Dayıoğlu, Haydar Yılmaz gibi örgüt yöneticilerinden tutun daha alt kadrolara kadar çok sayıda insan Suriye’de ve diğer yerlerde yaşadıklarını anlattı. Mihrac Ural’ın içimize sızdırılmış bir Muhabarat ajanı olduğu zaten kuvvetle tahmin ediliyordu. Arkasından 1978 operasyonunda yakalandıktan sonra MİT ile anlaşarak ifadesini düzenlettirdiği ve değişik operasyonları geri plandan hazırladığı ortaya çıktı. Derin bir kompleks içinde olduğundan sürekli olarak nasıl işkence gördüğünü anlatırdı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde Mihraç Ural ile birlikte bulunan başka örgütten (Partizan) bir arkadaş, Adliye Sarayı’na birlikte götürüldüklerini ve Mihrac Ural’ın işkence filan görmemiş olduğunu açıklayacaktı. Ardından başka açıklamalar geldi. Ali Çakmaklı ve Müntecep Kesici’nin Mihrac Ural tarafından öldürtüldüğü biliniyordu. Buna Hanna Maptunoğlu ve başka isimler eklendi. Mihrac Ural’ın önce bütün suçlarını ortaya çıkardık, ardından devrimci hareketle ilişkisi kesildi ve Acilciler arasında yandaşı kalmadı. Bütün amaçlarımıza ulaştık. Bu kadarı bize yeterdi. Ardından Reyhanlı katliamı ve bu katliamda Mihrac Ural’ın oynadığı rol ortaya çıktı. Reyhanlı katliamından sonra 20 yıldır genel sekreteri olduğunu iddia ettiği Acilciler örgütünün adını ağzına alamaz oldu. Bu iş de böylece bitti. 25 yıl sonra böyle bir başarıya ulaşılması pek rastlanan bir olay değildir. Tabii adamın içine kötü oturdu. Bana polis dermiş, itirafçı dermiş… Desin efendim… Yazık sana, başka ne diyeyim… Bir polis, bir itirafçı seni ne hale soktu! Bütün amaçlarımıza ulaştık, önemli olan budur. Acilciler denildi mi ilk hatırlanan isim benimkidir. Normali de budur. Bu hatırlama yapılan bir sürü iş temeli üzerinde yükselir. 1982 yılında Suriye’nin hizmetine sokulmuş bu örgütten ayrıldığımda da politik büro üyesiydim. 25 yıl sonra alana döndüm. Örgüte dönmedim çünkü iddianın aksine böyle bir örgüt artık mevcut değildi. Ve arkadaşlarla birlikte Mihrac Ural’ı beş yıl boyunca kaçtığı son deliğe kadar kovaladık. Ve konu kapandı! Kendisi istediği kadar çırpınabilir, umurumda bile değil! Hep birlikte büyük başarı kazandık vesselam… Engin Erkiner

Sonntag, 15. März 2015

MİHRAC URAL, ALİ SÖNMEZ KILIĞINDA NE YAPABİLİR? 2008-2013 yılları arasında beş yıl süren ve enginerkiner.org da 25 kişinin yüzlerce yazısıyla hayat bulan Mihrac Ural'ı teşhir kampanyasında bütün amaçlarımıza ulaşmış ve bunu da açıklamıştık. İki amacımız vardı: Mihrac Ural adlı Muhabarat ajanının ve MİT işbirlikçilinin sola sızma çabasını teşhir etmek ve soldan dışlanmasını sağlamak... Bu amaca ulaşıldı hem de kolay ulaşıldı. Devrimci hareketin büyük bölümü Mihrac Ural'ın Muhabarat ile birlikte çalıştığını zaten kendi deneylerinden biliyordu. 1978 yılından beri süren MİT işbirliğini de biz ortaya çıkardık. İkinci amacımız, Acilciler'in bu kişiden uzaklaşmasını sağlamaktı. Bu da başarıldı. Ne Acilcilerden ne Halkın Devrimci Öncülerinden ne de Devrimci Savaş'tan kimse yok çevresinde... Düşmüş birkaç tip olabilir ama bunlar da dert değil... Büyük kesim, bilinen isimler yok... Mihrac Ural'ı Acilciler tarihinden temizledik. Bütün amaçlarımıza ulaştık. Mihrac Ural bir süreden beri "Ali Sönmez şöyle demişti, böyle demişti" türünden iletiler gönderiyormuş. Ali Sönmez'in Engin Erkiner ve İbrahim Yalçın için ne söylediği 25 yıl sonra mı aklına geldi? Ali Sönmez yaklaşık 25 yıl önce her şeyi bıraktı ve köşesine çekildi. Mihrac Ural herkesi kendisi gibi aptal sandığı için "Ali Sönmez'in gittiği yol..." gibisinden yazılar falan yazıyormuş. Ali Sönmez'in gittiği yol mu varmış? Adam 25 yıl önce bırakmış... Mihrac Ural da çaresizlikten ne yapsın, belki kandırabileceğim birkaç kişi bulurum diye onun adına yazılar yazmaya ya da "şöyle demişti, böyle demişti" türünden iddialarda bulunmaya başlamış. Kendi adıma, Engin Erkiner olarak diyorum ki, benim için ne söylenmişse doğrudur!!! Ben adamı işte böyle yaparım Mihrac... Bir daha sen sen ol, salavat getimeden adımı ağzına alma... Yazık, sümkürdüğüm mendil bile olamadın! Engin Erkiner

Sonntag, 5. Januar 2014

MİHRAC URAL VE MİT İŞBİRLİĞİ

Mihrac Ural’ın 1976 yılında Muhabarat tarafından Antakya’da içimize sızdırılmış bir eleman olduğu, 1978 Mart’ında yakalanmasıyla birlikte MİT ile işbirliğine de girdiği değişik yazılarda ve birden fazla kişi tarafından yeterince açıklanmıştı. Bundan sonra yapılacak açıklamalar, şahitlikler ancak bilineni onaylamak anlamına gelir ya da bilineni daha da güçlendirirdi. Değişik yazılarda da defalarca belirtildiği gibi kilit olay 10 Mart 1978 yakalanmasıydı. Bu operasyon çerçevesinde Samsun, Bursa, İstanbul, Ankara, Antakya ve Niğde’de yüz civarında kadro ve taraftar yakalanmıştı. Başka bir deyişle polis örgütün bir ucundan girmiş öbür ucundan çıkmıştı. Bu operasyonun nasıl olduğu, nasıl bu kadar yaygınlaştığı yıllarca üstü örtülü olarak kaldı. Acilciler tarihinde bölgeler üstü ilk operasyondu. O güne kadarki bütün polis operasyonları belirli bir bölge ile sınırlı kalmış, polis bir bölgeden ötekine atlayamamıştı. Örgüt ilk kez ülke çapında bir operasyonla karşılaşıyordu. Böyle bir operasyonun ancak yakalananlar arasında bulunan, bütün bölgeleri üstüne vazife olmadığı halde dolaşmış bir kişinin varlığı ve polisle işbirliği yapmasıyla mümkün olabileceği daha önce belirtilmişti. Bu durumda tek kişi vardı: Mihrac Ural. Mihrac Ural, Mart 1978 operasyonunda MİT ile işbirliğine girerek bildiği bütün ilişkileri yakalatmıştı. Polis ifadesi de bu işbirliğini gizlemek temelinde kurgulanmıştı, polis ifadesi diye sunduğu metin sahte bir ifadeydi. Bununla ilgili olarak çok sayıda başka kanıtların yanı sıra iki önemli kanıt vardı: Birincisi, Nebil Rahuma’nın yakalanmasıydı. Nebil Rahuma, Mihrac Ural’ın kendisine ilettiği bir pusula üzerine yakalandığını söylüyordu. Mihrac Ural, “o dönemde haberleşme için pusula kullanmazdık” demişti bunun üzerine... Tek ayağı üzerine 40 yalan söyleyen ve böyle de yapmak zorunda olan Mihrac Ural’ın yalanını Mehmet Avan açığa çıkarmış, “Sen bana pusula verip İstanbul’a göndermedin mi, yakalandığım zaman da polis bana o pusulada yazılı olanları tek tek anlatmadı mı?” demiş, Mihrac Ural verecek cevap bulamamıştı. İkincisi, Mihrac Ural Mart 1978 operasyonunda Antakya’ya götürülmemişti. Oraya götürülseydi polisle işbirliği ortaya çıkacaktı, bu nedenle götürülmedi. Hayatında Antakya’yı görmemiş olan kişiler bile bu operasyonda yakalandıklarında bu kente götürüldüler ve Samandağ’daki banka soygunuyla ilişkilerinin olup olmadığı araştırıldı. Mihrac Ural ise götürülmedi. Ne yapsın, uydur bir yalan: “Antakya’da deşifre değildim” dedi. Antakya gibi küçük bir kentte deşifre olmayan mı vardı? Ve dahası, Ocak 1977 eylemleri öncesinde “küçük yerlerde deşifre olanlar bu eylemler sırasında yer değiştirsin” içerikli örgüt talimatı uyarınca yer değiştirip İstanbul’a gelen ve benimle görüşen kendisi değil miydi? Üçüncü güçlü kanıt Eşber Yağmurdereli’den geldi. Bu kanıt bilineni onaylıyor, ona yeni bir boyut daha ekliyordu. Yağmurdereli’nin gözleri görmüyordu ama “eylem planı yapmaktan” yaşam boyu hapis cezası almıştı. Saçma sapan bir ceza! Normalde kendisinin örgüt üyeliği nedeniyle en fazla 15 yıl ceza alması gerekirdi, ama müebbet aldı. Eşber’in hareket içinde sorumlu birisi olduğunu benden ve Mihrac Ural’dan başka bilen yoktu. Ağustos 1977’de yakalandığımda bana ne Eşber’i soran oldu ne de ben bir şey söyledim. Mart 1978 yakalanmasında ise bambaşka bir durum ortaya çıktı. “Yakalandığımın üçüncü günü polis bana, bombaların patladı, dedi.” Mihrac Ural çok kişinin olduğu gibi Eşber’in durumunu da ortaya çıkarmıştı. Eşber Yağmurdereli kendisi hakkında müebbet isteyen savcıya soruyor: “Dosyada bu cezaya uygun bir içerik bulunmuyor. Neye dayanarak bu cezayı istiyorsunuz?” Savcının cevabı açıklayıcıdır: “Dosyada yok ama başka şeyler var!” Savcıdan MİT tarafından gizli tutulması istenen bir elemanı açıklaması beklenemez tabii… Eşber bu nedenle 17 yıl hapis yattı! Mihrac Ural-MİT işbirliği daha sonra da sürer. Mihrac Ural her gittiği cezaevine bildiği tüm ilişkileri çağırır, MİT de izler... Aralık 1979’da örgüt yeniden ülke çapında bir operasyonla karşılaşacaktı. Arada bir noktayı unuttum. Suçlarının ortaya çıkması sonucu yaşanılan paniğin insanı ne duruma düşereceğinin önemli bir örneğidir. Mihrac Ural yakalandığı zaman MİT Marmara Bölge Başkanı olan Osman Nuri Gündeş, emekli olduktan sonra anılarını yazdı. Anılarında Mihrac Ural’ı öven Gündeş, “Acilciler içine elemanlar sızdırdık” diye de yazmıştı. Kendisinden başka herkesi aptal sanan Mihrac Ural, çabuk davranarak internette Gündeş’in kitabından ilgili bölümü yayınladı. Yalan söylemekten başka sermayesi kalmamış bu zat bizim de aynı kitaba bakmayacağımızı sanıyordu. Kitaba baktık ve Gündeş’in yazdıklarından Mihrac Ural ile ilgili bölümün çıkarıldığını gördük. Sadece bu örnek bile Mihrac Ural’ın MİT işbirlikçiliği için yeterli kanıttır. Panik içinde her tarafa saldırarak hedef saptırabileceğini sandı. Tabii ki yapamadı! Son olarak Reyhanlı katliamının önde gelen faillerinden birisi olarak görülen Mihrac Ural için söylenebilecek tek şey var: Umarız bu tip eceliyle ölmez! Banyas’ta öldürülmelerine katıldığı 60 kadar Sünni nedeniyle kellesine para ödülü koyan El Nusra mı yapar; hayat bu, belli mi olur, başkaları mı yapar; orasını bilemeyiz. Engin Erkiner